Dr. Yılmaz Argüden
Mütevelli Heyeti Başkanı
Bu söyleşi 14 Temmuz 2016'da Dünya Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Dr. Yılmaz Argüden, “Lord Acton’un ifadesi ile ‘Güç yozlaştırır, mutlak güç mutlaka yozlaştırır.’ Bu nedenle, ister kamunun gücünü kullananlar, ister şirket yönetimi, isterse gönüllü kuruluşların yöneticileri olsun tutarlı, sorumlu, hesap verebilir olmalı' diyor.
Prof. Dr. Richard Leblanc geçen sene Harvard’da olduğu sırada editörlüğünü yaptığı ‘Yönetim Kurullarında Yönetişimin El Kitabı’na katkı sağlamaları için yönetişim konusunda küresel düşünce liderlerini davet etti.
Geçen ay Wiley tarafından yayınlanan bu kitabın ‘All-Star’ yazar kadrosuna davet edilen tek Türk, Argüden Yönetişim Akademisi’nin kurucusu, ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden oldu. Dr. Argüden ile bu süreci konuştuk:
► Yönetim Kurullarında Yönetişimin El Kitabı’nın ‘All-Star’ yazar kadrosuna davet edilen tek Türk olarak bu süreci paylaşır mısınız?
Bildiğiniz gibi, iyi yönetişimin yaşam kalitemizi geliştirmek için temel taşı olduğu konusunda daha önce yayınlanan ‘Boardroom Secrets’, ‘Keys to Governance’ gibi kitaplarım ve Harvard Business Review blogunda, Insead Knowledge gibi yayınlarda çeşitli makalelerim olmuştu. Birçok uluslararası üniversitede referans ve ders kitabı olarak kullanılan bu yayınlar; Harvard Business School’un efsane Dekanı Prof. John H. McArthur’un daha önce yayınlanan bir kitabım için değerlendirme yazmış olması; benim hakem olarak, Prof. Leblanc’ın daha önceki bir yayını için bir kritik yazmaya davet edilmem; Dünya Bankası/IFC Kurumsal Yönetişim Danışma Kurulu üyesi ve OECD-BIAC (Business and Industry Advisory Committee) Yönetişim Komitesi Başkan Yardımcılığına seçilmiş olmam; ve Argüden Yönetişim Akademisi’nin kurulması gibi faktörler bu kitabın yazarları arasına davet edilmemde etkili oldu sanırım.
Sorumluluk paylaşılmalı
Daha önceki yayınlarımda Nobelli ekonomist Milton Friedman’ın yönetim kurullarının sadece hissedarlara karşı sorumlu olduğu görüşünün aksine, sorumlulukların aynı zamanda tüm paydaşları da kapsaması gerektiğini savundum. Kapitalizmin en keskin olarak yaşandığı ABD’de bile, son dönemlerdeki gelişmeler yönetim kurullarının sorumluluk alanının tanımlanmasında paydaşların haklarının gözetilmesini ön plana çıkartmaya başladı. Ayrıca, 2014 yılında UN Global Compact Ulusal Ağlar Başkanlığı gibi küresel bir göreve de seçilmiş olmam nedeniyle Prof. Leblanc kitabın ‘Yönetim Kurullarının Sürdürülebilirlik Sorumlulukları’ ile ilgili kısmını benim yazmamı istedi. Bir Türk olarak, Ram Charan, Nell Minow, Mark Nadler, Bob Monks gibi yönetişim konusundaki düşünce liderleriyle birlikte bu kitabın yazarları arasında yer almak elbette benim için de bir onur oldu.
► İyi yönetişimin olmazsa olmazlarını nasıl tanımlarsınız?
İyi yönetişim kurumlara duyulan güvenin artırılmasıdır. Kurumlarına güven duyulmayan toplumların gelişmesi ve yaşam kalitesini artırması süreci sekteye uğrar. Yönetişim konusundaki zafiyet, sürtünme katsayısı gibidir. Gerçekleştirilen her faaliyetin gereğinden fazla güç kullanarak yürütülmesine ve dolayısıyla dünyayla rekabette zorlanılmasına neden olur. Örneğin, tedarikçilerinin güven duymadığı bir şirketin satın alım maliyetleri artar, kârlılığı düşer. Çalışanlarının şirkete güven duymaması ise, nitelikli çalışanların rakiplere kaçmasına neden olur.
İyi yönetişim, başkalarının kaynaklarını kullananların gücünün kontrol edilmesini içerir. Çünkü, kontrol edilmeyen güç, güç değildir. Lord Acton’un ifadesi ile ‘Güç yozlaştırır, mutlak güç mutlaka yozlaştırır.’ Bu nedenle, ister kamunun gücünü kullananlar, ister şirket yönetimi, isterse gönüllü kuruluşların yöneticileri olsun tutarlı, sorumlu, hesap verebilir, adil, şeffaf ve katılımcı bir yaklaşım ile etkin sonuçlar üretebildiklerinde başarı sürdürülebilir olur.
Bu ilkelerden ödün verilerek elde edilen sonuçlar, paydaşların güven kaybına neden olduğu için sürdürülebilir olmaz. Tarih, güven kaybının yaşandığı toplumların yaşadığı önemli hayal kırıklıklarıyla doludur.
► İyi bir devlet yönetimi için öncelikle kamuda iyi yönetişim, şeffaflık, hesap verebilirlik vazgeçilmez bir önem taşıyor. Bu kapsamda Türkiye’nin temel sorunları nelerdir?
İyi yönetişim bir kültür ve bu kültürün yeşerdiği bir iklimdir. Ülkemizde evde ‘babanın sözünden çıkma’, okulda ‘öğretmeninin sözünden çıkma’, işte ‘patronun sözünden çıkma’ ve ‘devlet baba’ gibi kavramlar toplumu oluşturan bireylerin sorgulamayı, katılımcılığı, sorumluluk üstlenmeyi, hesap vermeyi, şeffaflığı özendirmekten uzak olarak yetişmesine neden oluyor. Bu nedenle, gücü kullanma konumuna gelenler de hesap verme kavramını yeterince içselleştirmemiş oluyor. Sonuç olarak, insanlar mutsuzluklarını gidermek için yönetişim süreçlerini iyileştirecek girişimlerde bulunmak yerine, mutsuzluklarını sadece şikayet ederek ve dedikodu ile ifade etmeyi tercih ediyorlar. Özetle, ülkemizde iyi yönetişim için talep de, arz da yeterince gelişmiyor. Kurumlara duyulan güven ve hukukun üstünlüğü gelişmeyince yaşam kalitemiz de olumsuz etkileniyor.
► Kadın oranının, çeşitliliğin son derece sınırlı olduğu yönetim kurullarında, iyi yönetişim ne derece mümkün?
Yönetim kurulları şirketin yönlendirilmesinden ve şirkete teslim edilen tüm kaynakların etkin kullanıldığının gözetilmesi ile yönetimin aldığı risklerin uygunluğunu değerlendirilmesini sağlayacak denetimi gerçekleştirmekten sorumludur. Esas olan kurumun devamlılığı olduğuna göre şirketin gelecekteki başarısı için gerekli her türlü kaynağa avantajlı şartlarda ulaşabilmesini temin eden tutarlı, adil, şeffaf, sorumlu, hesap verebilir ve etkin yaklaşımların şirketin tümüne yaygınlaşması kurumsal yönetişimin temelidir.
Bunca dengeyi sağlıklı bir şekilde gözetebilmek ve şirketin değer yaratmasını sağlamak için yönetim kurullarında çeşitliliğin sağlanması önemlidir. Yönetim kurullarına farklı perspektiflerin kazandırılmasının yollarından birisi de yönetim kurullarında kadın üye sayısının artırılmasıdır. Yönetim kurullarında kadınlara daha çok yer verilmesi sadece potansiyel üye havuzunun genişlemesini ve dolayısıyla daha geniş bir seçim şansı yaratılmasını değil, aynı zamanda tüm yönetim kurulunun kazanılan görüş ve bakış açısı çeşitliliğiyle zenginleşmesine de yardımcı olur. Ancak unutulmaması gereken husus, kadın üyelerin sadece kadın oldukları için değil, yönetim kurulundaki diğer üyelerinden de saygısını kazanacak deneyim sahibi oldukları için yönetim kurullarına davet edilmesinin ve tüm kurulun bir takım anlayışıyla çalışabileceği bir ortamın yaratılmasıdır.
Çeşitlilik olmalı
► Teknoloji, endüstri 4.0, sürdürülebilirlik, yeşil ekonomi gibi kavramların ön plana çıktığı günümüzde, yeni nesil yönetim kurulları nasıl oluşturulmalı?
Yönetim kurulu üyelerinin üç temel yükümlülüğü vardır: (i) sadakat yükümlülüğü, (ii) özen yükümlülüğü ve (iii) açıklama/ aydınlatma yükümlülüğü. Yönetim kurulları stratejik seçimlerin getiri-risk profili, performansın kısa ve uzun vade dengesi, çıkarların paydaşlar arasında adil olarak korunması, inisiyatif alma ve yenilikçiliği teşvik ile denetim ve kontrol fonksiyonları arasında dengeleri korumakla yükümlüdür. Bu nedenle kararlarında sağduyulu bir denge sağlaması önem taşır. Yönetim kurullarının kural koyucu, yönlendirici, denetleyici ve aynı zamanda örnek olma sorumlulukları güçlü bir yapıyı zorunlu hale getirir. Yönetim kurullarının kurumun karşılaşması muhtemel en temel stratejik ve risk konularıyla ilgili deneyime sahip kişileri barındırması, o yönetim kurulunun doğru bir yönetim kurulu olması için önemli gereklilikler arasındadır. Bu nedenle günümüzde, hem sürdürülebilirlik, hem de teknoloji konusunda deneyimi olan aynı zamanda iyi yönetişimi içselleştirmiş ve davranışlarına yansıtan kişilere yönetim kurullarında her zamankinden daha çok ihtiyaç duyuluyor. Etik ve ahlaki davranış biçimi kişilerinin kısa vadeli çıkarlarını kontrol altında tutarak insanlığın (toplum/gelecek nesiller) uzun vadede varlığını sürdürmesini sağlamayı gerektirir. Sorumlu yönetim kurulları sadece temel görevleri olan şirketin devamlılığını sağlamaktan değil, aynı zamanda insanlığın ve dünyanın sürdürülebilir bir geleceği olmasından da sorumludur. Dolayısıyla, yeni nesil yönetim kurulları bu sorumlulukları hakkıyla yerine getirebilecek kişilerden ve farklı fikirlerin tartışılabildiği bir çeşitlilik içerecek şekilde oluşturulmalıdır.
STK’lar yönetişim konusuna özen göstermeli
► STK'lar için yaşanan temel sorunlar nedir?
Hangi kurum yapısı olursa olsun verilere dayalı ve katılımcı karar verme mekanizmalarını hayata geçirmek karar kalitesini olumlu etkiler. Sorgulamanın, hesap verme kültürünün, şeffaflığın ve katılımcılığın gelişmediği kurumlarda ise hatalardan ders çıkartma ve öğrenme sekteye uğrar. Toplumsal yaklaşımımızdan ve eğitim sistemimizden kaynaklanan bu konudaki kültürel zafiyetler maalesef şirket olsun, STK olsun tüm kurumlarımıza yansıyor. Futbol kulüplerimizin UEFA’dan aldıkları cezalar, uluslararası marka oluşturamayan şirketlerimiz bu konudaki zafiyetin birer göstergesi. Koç, Anadolu, Borusan gibi grupların şirketlerinin hem uluslararası yatırımcılar açısından tercih edilmeleri, hem de yurt dışında daha başarılı olmaları da yönetişim konusuna gösterdikleri özenden bağımsız olmasa gerek. Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı, Türk Eğitim Vakfı gibi toplumda güven duyulan ve kaynaklarını sürekli artıran STK’ların da iyi yönetişim konusuna özen gösteren STK’lardan olması da tesadüf değil.